9 Mayıs 2014 Cuma

Çağımızın Hastalığı: Çevre Kirliliği


İnsanların çevre ile oluşturduğu ilişki, doğal yaşamın devamlılığını belirleyen en büyük etkenlerden biridir. Bu devamlılığı belirleyen ilişkinin sonuçları çoğunlukla kısa vadede fark edilemeyecak kadar küçük, fakat ekosistem üzerindeki etkisi azımsanmayacak kadar büyük olabilmektedir. Doğal sisteme dışarıdan gelebilecek her türlü etkiye karşı son derece hassas olan bu denge, bir zinciri oluşturan halkalara benzer ve halkalardan birinin zarar görmesi bile ekolojik sorunların yaşanmasına neden olabilir.

Yaşadığımız dünya üzerinde doğal dengeyi bozan tek varlık insandır. Dünya toplumlarının sanayileşme faaliyetleri arttıkça ekosistem de bu artış oranında bozulmaktadır. Dünya nüfusunun hızla artması, var olan doğal kaynakların hızla tüketilmesine ve tüketim artıklarının bilinçsizce doğaya salınması sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca çevre kirliliği sonucunda bir çok hastalıklar da meydana gelmektedir. Örneğin hava kirliliği sonucunda kronik bronşit ve nefes darlkığı, su kirliliği sonucunda kolera ve tifo, çevresel etkenlerden doğan kirlilik ise enfeksiyon, astım ve alerjik reaksiyonlara neden olmaktadır.


Özellikle 1975 yılı itibariyle dikkat çekici düzeyde bozulan ekolojik denge, beraberinde ekolojik dengenin korunması yönünde ortaya atılan koruma bilincini de getirmiştir. Maalesef son çeyrek yüzyıldan beri değeri anlaşılan çevre bilinci, gerekli çevresel önlemlerin ve doğayı arıtma tesislerinin kurulmasına neden olmuştur. Özellikle günümüzde bir çok ülkenin birer çevre kirlilik haritası vardır ve ekolojik dengeyi biraz da olsa düzenleyebilmek adına insanları bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Yeşil alanlar artırılmaya, sanayi kuruluşlarının çevreye karşın daha duyarlı olmasına ve bu amaçla sosyal sorumluluk projeleri oluşturmalarına çalışılmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki, sadece planlı önlemler alınarak çevreye verdiğimiz zararı en aza indirgeyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder